Geçen hafta, hayatımın en kıymetli varlıklarından birini, babamı kaybettim. Hayat, insana birçok acı yaşatıyor ama babasını kaybetmek, yürekte bambaşka bir boşluk bırakıyor.
Babam, sessiz ama derin izler bırakan, az konuşup çok dinleyen, hayatı boyunca ailesi için emek veren bir insandı. Bizim için sadece bir baba değil, aynı zamanda bir dost ve iyi bir rehberdi. Onun varlığı, çocukluğumdan bu yana bana güç, huzur ve güven verdi.
Şimdi geriye dönüp baktığımda, babamın bana öğrettiği en önemli şeyin “duruş” olduğunu görüyorum. İyiliğin, dürüstlüğün ve vefanın, hayatın en değerli mirası olduğunu ondan öğrendim. O, bize mal mülkten çok daha değerli bir şey bıraktı: temiz bir isim ve onurlu bir yaşam örneği.
Onun vefatıyla, insanın anne-babasının duası üzerinde ne kadar büyük bir gölge gibi durduğunu bir kez daha anladım. Artık, her sabah ve her akşam, onu anarak, ruhuna dualar göndererek yaşıyorum. Çünkü biliyorum ki dua, aramızdaki mesafeyi kaldıran tek köprü…
Babamın ardından şunu anladım: Hayatta hiçbir şey ertelenmemeli. Söylenecek bir teşekkür, verilecek bir sarılma, edilecek bir helallik… Hepsi zamanında olmalı. Çünkü bir gün, hiç beklemediğiniz bir anda, “keşke”ler kalıyor geriye.
Ruhun şad olsun babacığım… Mekânın cennet, makamın âlî olsun. Biz, arkanda bıraktığın izleri yaşatmaya devam edeceğiz.