Türkiye’de siyasi kimlikler çoğu zaman ideolojik tartışmalardan çok, günlük yaşamda karşımıza çıkan semboller, figürler ve diziler üzerinden şekilleniyor. Kimi zaman bir futbol takımı, kimi zaman bir şarkıcı, kimi zaman da bir televizyon dizisi bu kimliklerin aynası hâline geliyor. İşte bu aynalardan en çarpıcı iki örnek: Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı ve Behzat Ç. dizisinin anti-kahramanı Behzat Ç.
Polat: Devletin “Derin” Yüzü
2000’li yılların başında Kurtlar Vadisi, yalnızca bir dizi değildi; toplumsal algıyı yönlendiren devasa bir projeydi. Polat Alemdar karakteri, “devlet için çalışan, gerektiğinde hukuk dışına çıkan ama bunu vatanı için yapan” bir figür olarak kurgulandı. Dizideki diyaloglar, operasyonlar ve söylemler, muhafazakâr-milliyetçi kesimlerin kendisini gördüğü bir yansıma hâline geldi.
Polat, “devletin derin aklı” olarak resmedildi. Yolsuzluk yapan politikacılara, mafya liderlerine ya da “dış güçlere” karşı amansız bir mücadele yürüttü. Ancak bu mücadele, aslında sağ-muhafazakâr seçmenin adalet arayışını besleyen bir kurguya dönüştü. Sağcıların Polatı, otoriteye yaslanan, düzeni koruyan, gerektiğinde şiddeti meşrulaştıran bir kahramandı.
Behzat: Sistemin İçindeki Başkaldırı
2010’ların başında ise Ankara sokaklarında başka bir karakter ortaya çıktı: Behzat Ç. O, Polat’ın aksine, devlete sorgusuz sualsiz hizmet eden değil; sisteme eleştirel yaklaşan, içki içen, küfreden, haksızlık karşısında emirleri hiçe sayan bir komiserdi.
Behzat’ın hikâyesi, sol-liberal ve sosyal demokrat çevreler için bir “anti-kahraman” manifestosuna dönüştü. Otoriteye kafa tutan, adalet arayışında kendi yolunu çizen bu karakter, toplumun özellikle seküler-sol kesiminde bir “kült figür” hâline geldi. Solcuların Behzatı, sisteme rağmen adalet isteyen, bireyin vicdanını öne çıkaran bir kahramandı.
Popüler Kültürde İdeolojik Yansıma
Polat ile Behzat aslında aynı şeyin iki yüzüydü: Türkiye’de halkın adalet arayışı. Birinde adalet devletin derin gücünde, ötekinde bireyin vicdanında aranıyordu.
Polat, “devlet varsa biz de varız” diyordu.
Behzat ise, “devlet hata yaparsa, ben onun karşısında dururum” diyordu.
Bu iki figür, izleyicileri yalnızca eğlendirmedi; siyasi kamplaşmayı da derinleştirdi. Bir kahvehanede “Polat adamdır” diyenle, bir başka masada “Behzat kraldır” diyen arasında aslında siyasal bir tercih de saklıydı.
Kahramanlarımız Bizi Anlatıyor
Bugün hâlâ “sağcıların Polatı, solcuların Behzatı var” sözünü duyduğumuzda, bu cümlenin sadece bir mizah değil; aynı zamanda toplumsal gerçekliğin özeti olduğunu fark ediyoruz. Türkiye’de sağ da sol da kendi kahramanını popüler kültürde buldu. Ve belki de en acı tarafı şu: Gerçek hayatta çözülemeyen adalet arayışımızı, dizilerdeki kahramanların omuzlarına yükledik.