Pratisyen hekimlerin acilde ilk ve en sık yaptıkları hata hastaya dokunmadan, iyi bir fizik muayene yapmadan hastadan sadece tetkik istemek ve tetkik sonucu çıkana kadar hastaya herhangi bir müdahalede de bulunmamaktır. Birçok hastalığın tanısı basit bir fizik muayeneyle konulabilirken, tetkik isteyerek yapılan zaman kaybı ve tetkiklerden çıktıktan sonra yapılan fizik muayene hekimin tedavi için gereksiz zaman kaybı yaşamasına yol açmaktadır. Fizik muayene yapılmadan istenen tetkikler sonucunda genellikle hem görüntüleme hem de laboratuar sonuçlarında eksikliklere neden olmakta ve tekrarlayan istekler yapılmasına yol açmaktadır.
Pratisyen hekimlerin acilde yaptıkları ikinci bir hata konsültasyon istedikleri hastalara konsultan hekim gelinceye kadar ilk müdahaleyi yapmada yetersiz ve yavaş davranmalarıdır. Özellikle multitravma hastalarına yaklaşımlarda ciddi eksiklikler söz konusudur. Hastaya gerekli görüntüleme tetkikleri istendikten sonra başlanacak olan sıvı resusitasyonun, kan merkezinden kan ayarlanması, bilinç takibi, Glasgow Koma Skorundaki düşüşlerin değerlendirilmesi gibi konularda ciddi eksikliler vardır.
Birçok hastanenin acil servisinde tomografi yorumlama işlemleri hizmet alımı ile gerçekleştirilmektedir ve hastane dışından bir radyolog bilgisayar başında çoğu zaman hızlı bir şekilde tomografiye bakarak eksik ve yanlış rapor düzenlemektedirler. Pratisyen hekimler tomografi değerlendirme konusunda yetersiz olduklarından genellikle normal olarak raporlanan tomografi sonuçlarına güvenerek hastaları taburcu etmekte ve sonrasında hastalarda hatalı tıbbi uygulamalara neden olmaktadırlar.
Pratisyen hekimlerin diğer bir eksikliği ise EKG yorumlama konusundaki yetersizliktir. ST elevasyonu olan akut koroner sendromları genellikle tanıyabilmekte fakat diğer EKG değişikliklerini (pulmoner emboli, hiperpotasemi, nonST MI, AV blok, uzun QT gibi) tanımakta zorluk çekmektedirler. Hastalara kontrol EKG çekip dinamik EKG değişikliği var mı diye bakmaktansa genellikle 2 saatte çıkan troponin sonucunu beklemekte ve kontrol troponin istemeden hasta taburcu etmektedirler. Nöbetçi kardiyoloji doktorları birçok hastanede icap nöbeti şeklinde tutup hastayı sadece ilk EKG’ sine göre değerlendirdiği ve hastayı gelip görmediği için hastaların takip ve tedavisinde eksikliklere neden olmaktadırlar.
Özellikle KOAH atak- akciğer ödemi ayrımında pratisyen hekimler zorluk yaşamaktadırlar. Hastaya diüretik tedavi vermekte geç kalmakta, antihipertansif tedavide yetersizlikler yaşamaktadırlar. Akciğer ödemi tedavi protokolünün başlaması zaman almaktadır. Göğüs hastalıkları ve kardiyoloji hekimleri tüm ülkede bu hasta gruplarını sahiplenmedikleri için hasta acil servislerle pratisyen hekimlerle baş başa kalmaktadır, uzun süre yatarak takip edilmesi gereken hastalar acil servislerden biraz rahatlatılınca taburcu edilmektedirler.
Kafa travması ile başvuran hastalarda direkt beyin BT istenmektedir, sonucu normalse hasta bilinç takibi yapılmadan taburcu edilmektedir. Subaraknoid kanama gibi tanılar genellikle atlanmakta daha çok epidural ve subdural kanamalara yoğunlaşılmaktadır. Hizmet alımı tomografi yorumlama sorunu burada da karşımıza çıkmaktadır.
Diyabetik ketoasidoz konusunda yeterli sıvı tedavisi ve insulin dozunu vermekten genellikle kaçınmaktadırlar. Normal dozda insulin ve ilk 2 saatte verilmesi gereken 2000 cc sıvı genellikle verilmemektedir. Hastalar tedavi esnasında takip edilmedikleri için sık sık hipoglisemi atakları yaşamaktadırlar. Hasta takibinde yardımcı sağlık personeli kaynaklı eksikliklerde bulunmaktadır.
Akut batın gibi cerrahi karın ağrısı nedenlerinde hastanın fizik muayenesinin tam olarak yapılmaması, kan tetkikleri ile birlikte uygun görüntüleme yöntemlerinin yapılmaması pratisyen hekimlerin acil serviste yaşadıkları eksikliklerden bir diğeridir. Genellikle sıvı tedavisi ile hastanın ağrısının rahatlatılıp taburcu edilmesi planlanmaktadır ve bu da gecikmiş ameliyatlara neden olmaktadır.
SVO gibi ilk 3 saatin çok önemli olduğu hastalıklarda fizik muayene ile tanı konulup uygun bir trombolitik merkezine sevk etmek yerine pratisyen hekimler görüntüleme yöntemleri ile gereksiz zaman kaybetmekte ve hastanın trombolitik alma şansını ortadan kaldırmaktadırlar.
Kardiyo-pulmoner resusitasyonun sırasında birçok hekim entübasyon konusunda yetersizdir. İleri hava yolunun sağlanabilmesi için anestezi hekimi gelene kadar zaman kaybı yaşanmaktadır. Yeni CPR kılavuzlarında terk edilen atropin ve sodyum bikarbonat gibi ilaçlar pratisyen hekimler tarafından cpr da sıklıkla kullanılmakta, şok verilmesi gereken kardiyak ritimlerde kardiyoversiyon uygulamasında eksiklikler bulunmaktadır.
Başka bir merkeze sevk edilmesi gereken hastalarda, hastanın ilk müdahalesi ve stabilizasyonu yapılmadan sevkler yapılmaktadır. Bu durum yolda sevk olan hastanın hayatını tehlikeye atmaktadır. Genellikle sevkler uygunsuz biçimde ayaktan eline yazı verilerek 112 den bağımsız olarak senin buraya gitmen lazım şeklinde olmaktadır.
Sepsis ile gelen hastalarda antibiyotik tedavisi başlamadan geç kalınmakta yeterli sıvı tedavisi verilmemektedir. Bu durumda hastaların iyileşme sürecini uzatmakta ve bazen de hastaların kaybedilmesine yol açmaktadır.
Pediatrik hastalarda ilaç dozlarını pratisyen hekimler tam olarak bilmedikleri için hastalar yüksek dozlarda ya da yetersiz dozlarda ilaç vermektedirler. Bu durumda hastalarda istenmeyen komplikasyonlara neden olmaktadır. Özellikle pediatrik febril konvülzyonlara ilk müdahalede yetersiz kalmaktadırlar.
Gebe hastalarda preeklempsi tanısını genellikle atlamakta ve hipertansif gebe yönetimini bilmemektedirler. Hastayı kadın doğum hekimine yönlendirmek yerine tansiyonu kontrol altına alıp taburcu etmekte ve gebenin komplikasyonlar yaşamasına neden olmaktadırlar.
Toraks tüpü takmak, katater takmak gibi tıbbi girişimler konusunda tecrübeleri olmadığı için bu tarz işlemleri yapamamakta ve hastalar için gecikmelere neden olmaktadırlar. Toraks tüpü takılmayan hastalar sevk sırasında tansiyon pnömotoraksa girebilmekte ve kaybedilme riskleri oluşabilmektedir.
Aort diseksiyonu, mezenter iskemi gibi tanı konulmazsa ölümcül sonuçlar doğurabilecek tanıları koymakta pratisyen hekimler yetersiz kalmaktadırlar. Hastalar analjezik tedavi ile rahatlatılmaya çalışılmakta ve tedavilerinde gecikmeler yaşanmasına neden olunmaktadır.