“Ahlaksız Bizdense Sorun Yok mu?”

Zaman zaman şu cümleyi duyarız: “Tamam, ahlaksız ama olsun, bizim adamımız.” Peki gerçekten öyle mi? Ahlaksızlık, birini “bizden” yapmaya yeter mi? Ya da bir insan sırf bizimle aynı inancı, aynı siyasi görüşü, aynı takımı paylaşıyor diye yaptığı kötülükler görmezden gelinebilir mi?

Ne zamandan beri ahlaksızlık takım tutar gibi savunulur oldu? Kim öğretti bize “bizimkiler çalarsa yeridir, onlar çalarsa ihanettir” anlayışını? Ne zaman vicdan terazimizi menfaatle, kimlikle, tarafgirlikle bozdular?

Evet, hepimiz duyuyoruz: “Ahlaksız ama bizim adam, olsun.” Hayır, olmasın! Olamaz! Ahlaksızlık, kimin yaptığına göre değişmez. Kimseye “sen bizdensin, senin ahlaksızlığına da katlanırız” denemez.

Düşünün: Bir hoca camide güzel vaazlar veriyor, ama insanlara iftira atıyor, kul hakkı yiyor. Bir esnaf alnı secdede ama terazide hile yapıyor. Bir siyasetçi sürekli dinden, ahlaktan bahsediyor ama altına imza attığı her işte adaletsizlik, rüşvet, kayırma var. Şimdi bu insanlar bizimle aynı inancı paylaşıyor diye, bizden sayılıp sorgusuz sualsiz savunulmalı mı?

Hayır! Bu kişiler inandığını söylediği halde yaşamayanlardır. Yani münafıktırlar. Kur’an’ın en sert uyarılarını bu kesime yaptığını hatırlayın. Münafık, açık düşmandan beterdir çünkü dost gibi görünür, içeriden çürütür.

Eğer bir toplum “bizim ahlaksızımız da değerlidir” demeye başladıysa, orada ahlak bitmiş, menfaat hüküm sürmeye başlamıştır. Bu dil, bu bakış, en büyük çürümeyi başlatır.

Gerçek mümin, kimseye kayırma yapmaz. Yanlış yapan babası da olsa “yanlıştır” der. İşte o zaman adalet yerini bulur, toplum nefes alır. Unutmayalım: Ahlak, rozet takmaz. İster bizim mahallenin adamı olsun, ister ötekinin… Ahlaksızlık her yerde ahlaksızdır. Ve susan da, ona ortak olandır.