Bayrak Değil, Makam Sevdası
Eskiden vatanseverlik, toprağa, bayrağa, millete duyulan derin bir sevgiyle ölçülürdü. Şimdi ise “vatan” denince akla gelen ilk şey makam odalarının konforu, deri koltukların ergonomisi, koruma araçlarının sayısı oldu. Bayrak için mücadele etmekle, bayrakla kaplı makam masalarında oturmak arasındaki farkı unuttuk.
Bugün Türkiye’de siyaset sahnesine bakınca, vatanseverlik naraları atan ama aslında koltuklarını sevip bırakmak istemeyen birçok simayla karşılaşıyoruz. Seçim meydanlarında “halkın hizmetkârıyız” diyenler, seçildikten sonra kendilerini padişah sanıyor. Koltuğa oturan, bir daha kalkmamak için her yolu deniyor; bazıları için bu mevki, millete hizmetten çok, kişisel ikbal kapısı haline geliyor.
Bir zamanlar “Bu vatan için canımı veririm!” diyenler, bugün en küçük makamdan bile vazgeçmemek için kırk takla atıyor. Görev süreleri dolduğunda “Halk beni bırakmaz!” diyerek türlü bahanelerle koltuğa yapışanları mı dersiniz, bir sonraki kuşakları dahi garantiye almak için aile boyu siyaset sahnesine çıkanları mı? Artık vatan sevgisi, millete hizmetle değil, ihale takibi ve protokol koltuklarında poz vermekle ölçülüyor.
Liyakat değil sadakat ile yükselenlerin devri başladı. Bir dönem “vatan, millet, Sakarya” diye nutuk atanların, bugün yandaşlarını kayırıp kamu kaynaklarını eş-dost arasında paylaştırdığını görüyoruz. Memleketin dört bir yanında liyakatsiz atamalar, usulsüz ihaleler ve bitmeyen koltuk sevdası var.
Ve ne yazık ki, her defasında bu düzenin değişeceğine inanan halk, aynı sahneyi izlemek zorunda kalıyor. Vatanseverlik, bir zamanlar cephede savaşanların onuru iken, şimdilerde makam odalarında kaybolan bir ideal oldu. Koltuk sevdalılarına tavsiyemiz şudur: Vatanseverlik, seçimden seçime hatırlanan bir kavram değil, millete sadakatle hizmet etmenin ta kendisidir. Unutmayın, bayrak bir gün yere düşerse, onu koltuk değil, vatanseverler kaldıracaktır!